7 Temmuz 2013 Pazar

Sebze orkestrası

Sebze orkestrası

Sebze Orkestrası, (Das erste Wiener Gemüseorchester) Avusturya'nın Viyana kentinde on bir müzisyen (10 müzisyen, 1 aşçı ve bir ses teknisyeni) bir araya gelip ilginç özelliği müzik aletlerinin sebzeden yapılan bir orkestra kurdu. Sebze orkestrası taze sebzeleri soyarak, keserek ya da oyarak birer müzik aleti yapıyorlar. Mesela havuç flüt, balkabağı davul, pırasa keman yapıyorlar. İşe ilk 1997'de domatesle başladılar.


Zaman geçtikçe daha yeni ve daha ilginç müzik aletleri yaptılar. Hala arayışları ve çalışmaları sürüyor. Asıl amaçları yeni sesleri, ses dünyasını keşfetmek. Neden sebze sorusunu ise şöyle açıklıyorlar: "Sebzelerin, seslerinin yanı sıra çok güzel kokuları ve tatları var!"
İlk konserlerini Viyana'da verdiler. Kısa sürede ünlüleri hemen hemen tüm dünyaya yayıldı. Her konserden önce manava ve pazara uğruyor, en güzel sebzeleri kendi elleri ile seçiyorlar. Daha sonra ilginç müzik aletleri yaratıyorlar. Orkestra, bazı sebzelerin fazla uğraş gerektirmediğini, bazı sebzelerin ise çok uğraş gerektirdiğini söylüyor.


Her konser için yaklaşık 30 kilogram sebze gerekiyor. Artan sebzelerin bir kısmı ile çorba yapılarak konser sonrası izleyicilere sunuluyor, bir kısmı da doğal gübreye dönüştürülmek üzere ayırıyorlar. Kullanılan müzik aletleri konserden sonra izleyicilere dağıtılıyor.



Guinness

Guinness Dünya Rekorları, 2000 yılına kadar Guinness Rekorlar Kitabı olarak bilinirdi. Dünyanın dört bir yanında kırılmış çeşitli rekorların kayda geçirildiği bir kitaptır. Kitap en çok satan kitap serisi dünya rekoruna sahiptir. Ayrıca Amerikan kütüphanelerinden en çok çalınan kitap olma özelliğini taşır.Bu kitabın diğer ilginç yanı 1950'lerde bir İrlanda barında yazılmış olmasıdır. Rekorlar arasında dünyanın en uzun adamı, yaşayan en uzun kadın, en küçük köpek gibi rekorlar bulunur.













Çığlık atan Toma-tisler

L. Ron Hubbard

Hubbard, geliştirdiği "elektrometre"yle domateslerin acı çekip çekmediğini ölçmüştü. Dediğine göre domatesler dilimlenirken çığlık atıyordu.

Lafayette Ronald Hubbard (ya da L. Ron Hubbard) (d. 13 Mart 1911 – ö. 24 Ocak 1986Amerikalı bilim-kurgu hikâyeleri yazarı, işadamı ve özellikle ölümünden sonra bir dini akıma dönüşen Scientology metodunun mucididir.
Hubbard, Dünyada en çok yabancı dilde eseri bulunan yazar olarak Guiness Rekorlar Kitabı'na geçmiştir. Toplamda 233 milyonun üzerinde kitabı satılmıştır. 1084 basılı eser sahip olarak başka bir dalda Guiness Rekoru'nu elinde bulundurmaktadır. Çeşitli konularda herhangi bir bilimsel kanıya dayanmayan çözüm önerileri sunmuştur. Uyuşturucu rehabilitasyonu, eğitim teknolojileri, suçluların ıslahı, organizasyon gibi alanlarda birçok eser bırakmıştır.
Hubbard, geliştirdiği "elektrometre"yle domateslerin acı çekip çekmediğini ölçmüştü. Dediğine göre domatesler dilimlenirken çığlık atıyordu.



Hubbard, 2. Dünya Savaşı cephesinden döndüktan sonra kendi kendine geliştirdiği ve Diyanetik ismini verdiği bir teknik ile ismini duyurmayı başardı. Günümüzde bu metod Scientology adında bir din akımına dönüşmüştür..Hubbard'ın "Kelimesi bir sente (hikaye) yazmak saçmalıktır. Eğer biri gerçekten 1 milyon dolar kazanmak istiyorsa, bunun en iyi yolu kendi dinini kurmasıdır" şeklinde bir sözü de bulunmaktadır.

Hay Bin Kunduz

Hayvanlar dünyasından
  • Otobur canlılar olan tavşanlar kendi dışkılarını yiyerek, sindirilmesi çok zor olan selülozu sindirmek için, bu işte onlara yardım eden bağırsak bakterilerinin bu işi bir kez daha yapmasını sağlarlar.
  • Baykuşlar artıklarını hem kusarak hem de dışkılayarak atarlar.
  • Yarasalar gün boyu bir yere asılı kalırlar ve bu sırada hiç dışkılamazlar. Uçmaya başladıkları andan sonra da çok zengin bir gübre olan dışkılarını bırakırlar.
  • Kediler çok titizdir; toprakta açtıkları çukurların içine dışkılarlar ve üzerini iyice örterler.
  • Yeni Zelanda'da yaşayan takahe adlı kuş neyse ki uçamıyor; çünkü her gün sekiz metre uzunluğunda dışkı bırakıyor.
  • Gergedanların hepsi aynı yere dışkılayarak bir metre yüksekliğinde, yedi metre çapında yığınlar oluştururlar.
  • Develer çöl kuraklığında yaşamak zorundadırlar. Bu nedenle her damla suyu değerlendirirler. Dışkıyı çok kuru bir halde atarlar. Öyle ki çölde kamp yapanlar deve dışkısını ateş yakmak için kullanırlar.
  • Avustralya'da yaşayan keseli hayvanlardan vombatların dışkısı kare biçimindedir.
  • Flamingolar dışkılarını bacaklarından aşağı doğru bırakırlar. Bacaklarının üst kısmında yüzeye yakın kılcal damarlar bulunur. Bu, kılcal damarların ısı alışverişi sağladığını gösterir. Dışkının içindeki su buharlanışı kuşu serinletir.

En uzun İngilizce sözcük

Pneumonoultramicroscopicsilicovolcanoconiosis
İngilizce olan Pneumonoultramicroscopicsilicovolcanoconiosis "çoğunlukla yanardağlarda bulunan çok ince silis tozunun solunmasıyla oluşan hastalık" anlamına gelen ve aslında Everett M. Smith tarafından yalnızca en uzun İngilizce sözcük olması için yaratılan ve çoğulu da (pneumonoultramicroscopicsilicovolcanoconioses) aynı derecede uzun olan bir sözcük. Yaratıldıktan sonra bazı değişik kaynaklarda ilk tanımına yaklaşık anlamlarda kullanılmıştır.

Etimoloji
  • pneumono = akciğerlerle ilgili (Latince, Yunanca'dan)
  • ultra = ötesi (Latince, "ultraviyole"deki gibi (morötesi))
  • microscopic = oldukça küçük (Latince/Eski İngilizce, Yunanca'dan mikron, küçük, ve skopos, görünüş)
  • silico = silis (Latince)
  • volcano = yanardağ (Latince)
  • coni = toz ile ilgili (Yunanca: konis, toz)
  • osis = hastalık / durum (Yunanca)

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Fizik Fıkraları

Nobel ödülü

Bu soru Kopenhagen' daki bir Üniversitenin fizik sınavından alınmıştır: "Bir gökdelenin yüksekliğini barometre ile nasıl bulursunuz, anlatınız."

öğrencilerden birinin cevabı : " Barometrenin ucuna bir ip bağlarsınız. sonra gökdelenin tepesinden asıp sallarsınız. Barometre yere değdiğinde ipin boyuyla barometrenin boyunun toplamı gökdelenin yüksekliğini verecektir."

Bu oldukça orjinal cevap hocayı çileden çıkartmaya yetti ve öğrenci dersten kaldı. Öğrenci cevabının doğruluğu konusunda itirazda bulundu ve Üniversite durumu çözmek için başka bir hoca gönderdi.

Bu noktada öğrenci hakkında ne düşünürdünüz? Sizin kararınız ne olurdu ? Çocuk kalmalı mı geçmeli mi ?

Yeni hoca, cevabın aslında doğru olduğuna fakat kayda değer bir fizik bilgisinin varlığını göstermediğine karar verdi. Sorunu çözmek üzere ; Öğrencinin en azından asgari bir temel fizik bilgisi olup olmadığını anlamak için ona altı dakika vererek sorunun sözlü cevabını vermesi kararını aldı. İlk beş dakika genç sessizliğe gömüldü. Alnı düşünceden kırış kırış olmuştu. Hoca zamanın tükenmekte olduğunu hatırlattığında genç çeşitli cevaplarının olduğunu fakat hangisini kullanacağına karar veremediğini söyledi. Tekrar acele etmesi tavsiye edilince genç şöyle cevapladı:

"İlk olarak, barometreyi gökdelenin tepesine çıkartıp kenarından aşağı bırakıp yere inene kadar geçen süreyi ölçersiniz. Binanın yüksekliği (H==0.5 x g x t kare) formülü uygulanarak hesaplanabilir. Fakat barometre için kötü bir seçim..."

" Veya güneş parlıyorsa, barometrenin yüksekliğini ölçersiniz. Sonra onu bir yere dikip gölge uzunluğunu ve sonra da gökdelenin gölge uzunluğunu ölçebilirsiniz. Bundan sonrası basit bir orantıyı çözmek olacaktır"

"Fakat bu konuda çok bilimsel bir cevap istiyorsanız barometrenin ucuna bir sicim bağlayıp onu bir sarkaç gibi sallandırabilirsiniz; önce yer seviyesinde daha sonra da gökdelenin tepesinde. Yüksekligi T==2pi kare kvk (I /g)formülündeki farktan yararlanarak bulabilirsiniz."

"Yahut da gökdelenin dışarısında bir yangın çıkış merdiveni varsa barometreyi bir cetvel gibi kullanarak yukarıya çıkarken gökdelenin boyunu barometre yüksekliği biriminden sayıp bunları toplayabilirsiniz."

"Eğer ille de sıkıcı ve ortodoks olmak istiyorsanız, tabii ki barometre ile gökdelenin tepesindeki ve yer seviyesindeki basıncı ölçer milibar cinsinden çıkan farkı feet'e çevirebilirsiniz ve yüksekliği bulursunuz."

"Ancak bizler daima zihnin bağımsızlığı ve bilimsel metodlar kullanma konusunda teşvik edildiğimiz içindir ki en iyi yol şüphesiz hademenin kapısını çalmak ve yeni bir barometre isteyip istemediğini sorarak gökdelenin yüksekliğini söylemesi durumunda ona bu barometreyi vereceğimizi söylemek olurdu."

Şimdi genci dinledikten sonra hala aynı şeyi mi düşünuyorsunuz ? Geçmeli mi kalmalı mı ?

Öğrencinin adı : Niels Bohr, Fizik'te nobel ödülü kazanan tek Danimarkalı

  Fizik terapistiyim

Bir grup kadın golf oynamaktadırlar. Kadınlardan biri sert bir vuruş yapar ve top biraz ötede oynayan erkeklerin tarafına gider, ayaktaki erkeklerin birine çarpar, adam ellerini bacak arasında tutarak iki büklüm olur ve yere yıkılır. Kadınlar özür dilemek için o tarafa doğru giderler. Adam yerde kıvranmaktadır. Kadınlardan biri;
-" Beyefendi kusurumuza bakmayın istemeden oldu çok acıyor mu? " Adam cevap vermez ve elleri bacaklarının arasında inlemeye devam eder. Kadın;
-" Beyefendi müsaade edin size yardım edeyim ben fizik terapistiyim ." Adam;
-" Tamam... tamam, birazdan iyi olurum, geçer geçer. ahh ıhh. " Kadın ısrar eder;
-" Lütfen bırakın yardım edeyim. "

-Adam isteksiz isteksiz " peki " der. Kadın adamın ellerini iki yana açar ve kemerini çözer, pantolonunun üst düğmelerini açtıktan sonra, ellerini oradan içeriye sokarak masaj yapmaya başlar, aradan bir iki dakika geçtikten sonra;
-" Şimdi nasıl hissediyorsunuz? " diye sorar. Adam iyice gevşemiştir;
-" Gerçekten çok iyi ama elim hala deli gibi acıyor.

Topun Hacmi

Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir mühendise bir kırmızı top verip bunun hacmini nasıl bulacaklarını sormuşlar. Matematikçi, bir mezura ile etrafını ölçüp formülle yarıçapını hesapladıktan sonra diğer bir formülle yarıçapından hacmini bulacağını söylemiş. Fizikçi ise topu suya batırıp yer değiştiren suyun hacmini ölçerek topun hacmini bulabileceğini söylemiş. Top son olarak mühendisin eline verilmiş, mühendis topu şöyle biraz çevirip bakmış ve sonra: "Bana kırmızı toplar kataloğunu bulun"

Ölçme hassas değildi

Bir matematikçi, bir biyolog, ve bir fizikçi sokak kahvesinde oturmuşlar yolun karşı tarafında ki binaya girip çıkanları gözlüyorlarmış. Önce binaya iki kişinin girdiğini görmüşler. Bir süre geçmiş üç kişinin binadan çıktığını görmüşler.
Fizikçi : " Ölçme hassas değildi"
Biyolog : " Üremişlerdir"
Matematikçi: "Şimdi içeri bir kişi daha girerse bina tam olarak boş olacaktır."

Matematikçi ve fizikçi

Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir kimyacıyı bir ay süreliğine ayrı ayrı odalara kapatmışlar. Odalarda kilitli bir buzdolabı ve çeşitli araç gereç varmış. Bir ay sonunda odaların kapılarını açıp bakmışlar. Fizikçi mekanik bir makine yaparak buzdolabının kapısını kırmış ve karnını doyurmuş. Kimyacı çeşitli elementleri karıştırarak bir sıvı yapıp buzdolabının kapısını eritmiş. Son olarak matematikçinin odasına girmişler. Matematikçinin kurumuş cesedi duvara dayanmış bir halde yerde kanla şunlar yazılıymış:
Teorem: Buzdolabını açamazsam ölürüm.
İspat: Buzdolabını açtığımı varsayalım...

Kültür fizik

Temel bel rahatsızlığı nedeniyle doktora gider.
Doktor,
-"Kültür-fizik yapmanız gerekecek", der.
Bir ay sonra Temel tekrar geldiğinde, çalışmaların nasıl gittiğini açıklar:
-"Her sapah iki saat roman okiyrum. Yalniz fiziği peceremiyrum, özel ders alacağum..."

Seksi ev hanımı

Seksi ev kadını TV tamircisini eve çağırmış, tamir sırasınca genç delikanlının bakışları düşmemiş üzerinden. Tamir bitince seksi kadın yaklaşmış ve delikanlının boynuna doğru fısıldamaya başlamış:
— Sıra dışı bir istek... Nasıl söyleyeceğimi de bilemiyorum!
— Evet, bayan evet, demiş tamirci heyecanla...
— Bana çok sıkıntı veriyor söylemek ama... Kocam biraz yaşlı, fiziksel zayıflıkları var... Bazı şeyleri artık yapamıyor... Ben genç bir kadınım bazı isteklerimin olması doğal... Sen de genç bir erkek!
— Evet... Evet!
— İnan kapıdan girdiğin andan beri bunu düşünüyorum!
— Evet... Hadi söyleyin dayanamıyorum...
— Şu buzdolabını birlikte karşı duvara itebilir miyiz?

Çözümü buldum

Bir mühendis, bir fizikçi ve bir matematikçi bir hoteldedir.

Derken mühendis burnuna gelen duman kokusuyla uyanır, hole çıkar, bir de bakar ki bir yangın var. Eline geçirdiği bir kovaya su doldurarak yangını söndürmeye çalışır.

Daha sonra fizikçi uyanır, aynı yangını görür ve yangın hortumunu bulur ve başlar hesap yapmaya. Su basıncı, alevin şiddeti, aradaki mesafe falan derken hesaplara göre minimum miktarda suyla ve minimum enerjiyle yangını söndürür. (İkinci versiyon yaptığı hesaplara göre yangının sönmeyeceği ortaya çıkar ve yatağına geri döner.)

Daha sonra matematikçi kalkar kokunun etkisiyle hole koşar. Bir de bakar ki yangın var. Derken çözüm aramaya koyulur. Yangın hortumunu bulur ve
- Çözümü buldum diye bağırarak yatağına geri döner.

Bebeğin avucu

Hastanede bir bebek doğar. Bebeğin hiçbir fiziksel kusuru yoktur, ama bir sorunu vardır.
Sürekli gülmektedir. Annesi babası şaşkın şaşkın bakar, hemşireler ve doktor da bir anlam veremezler.
Derken pediatriden biri geliyor parmaklarının tam olup olmadığını görmek için bebeğin sımsıkı yumruk olmuş avucunu açıyor.
Bebeğin avucunda bir doğum kontrol hapı yok muymuş..

Çocuk


Bakış Açısı

Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar.
- Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş
Kadın kocasına
- Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor. ‘ demiş.
Kocası ona bakmış, hiçbir sey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.
Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş.
Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmıs, bak demiş kocasına
- Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba ?’
‘Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim’ diye cevap vermiş kocası.
Hayatta böyle değil midir ?
Başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır.
Birini eleştirmeden ve hemen yargılamaya davranmadan önce Kalp(pencere) durumumuza bakmak ve ‘iyi’ olanı görmeye hazır olup olmadığımızı farketmek güzel bir fikir olabilir !…




Sobacan

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet, bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakında ki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarıda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.

Kimyacı: “Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış”;

Fizikçi: “Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş”;

Jeolog: “Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan, herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış”;

Matematikçi: “Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış”;

Antropolog: “Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarı kurmuş.” der.

Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar. Adam cevap verir:

“Boru yetmedi de efendim!”